Suriyeliler geri dönmeyecek

Suriyeliler geri dönmeyecek

Almanya Suriyelileri çalıştırıyor, biz dilendiriyoruz. Bu kitlenin bir an önce ekonomiye kazandırılması için model oluşturulmalı. Çünkü ezici çoğunluğu, Almanya'ya 5 seneliğine gelen Türkler gibi, geri dönmeyecek.

OKTAN ERDİKMEN - Yolda yürürken bir havuzda boğulan bir çocuk görseniz, ne yaparsınız? 

Çocuğu kurtarmak için düşünmeden elbiselerinizle havuza atlarsınız değil mi? 

O esnada cebinizde yeni aldığınız cep telefonunuz varsa, önemsemezsiniz.

Çünkü bir çocuğun hayatı, cep telefonundan daha değerlidir.

Oysa o telefonu satarak Afrika’da bir çocuğun açlıktan ölmesini engelleyebilecek çok sayıda insan vardır ancak hiçbiri bunu yapmaz.

İnsan doğası, uzaktaki dramları görmezden gelir. Yakındaki sürekli dramlardan da uzaklaşmayı seçer.

Yılbaşı gecesi, Taksim Meydanı’nda bayrak açıp kutlama yapan Suriyeliler de aynı ülkede yaşamamıza rağmen, Türkiye ve Suriyeli göçmen toplumlarının birbirlerinden ne kadar uzaklaştıklarını gösterdi.

Ülkenin ezici çoğunluğu, Suriyelilerin bir an önce "defolup gitmesini" istiyor.

Almanya’da 1,5 milyon suriyelinin 350 binden fazlası sigortalı olarak çalışıyor. Türkiye’de ise çalışma izni verilen Suriyeli sayısı sadece 50 bin. Bunun sebebi, Türkiye’nin bu insanları mülteci olarak kabul etmemesi.

Almanya, Suriyelileri eğiterek çalıştırıyor. Türkiye ise sokaklarda dilendiriyor.

"Nasıl olsa geri dönecekler" diye, bu insanların paralel toplumlarda, kendi mahallelerinde, kendi iş yerlerinde ayrı bir dünya kurmalarına, kayıtsız bir federasyonmuş gibi yaşamalarına ses çıkarılmıyor.

Bir seçim daha geçsin diye, neredeyse yarısı okuma yazma bilmeyen, büyük çoğunluğu elle tutulur bir işe sahip olmayan bu insanların topluma kazandırılması için adım atılmıyor.

Sağcı - popülist iktidar partisi Suriyelilere sahip çıkarken, sosyal demokrat ana muhalefetin, “Suriyelileri ülkelerine geri gönderelim” politikası izlemesi ise ayrı bir paradoks.

1960’larda “Ha gittiler, ha gidecekler” diye kaderlerine terk edilen Avrupalı Türkler gibi, Suriyeliler de bilinmezliğe doğru itiliyor.

Oysa bu insanların büyük çoğunluğu, Almanya’ya 4-5 seneliğine çalışmaya gelen Türk işçi aileleri gibi ülkelerine geri dönmeyecek.

İktidar, Suriyeli mültecilere insanı duygularla değil, bunları dış politikada bir enstrüman olarak kullanma düşüncesiyle kapılarını açtı.

Aynı iktidar, başta Uygur Türkleri olmak üzere, dünyanın birçok bölgesinde eziyet edilen insanları ise istemiyor.

Bu nedenle sosyal demokrat muhalefetin, “Suriyeliler defolsun” politikasını bırakıp, sosyalist dayanışma duygularıyla, bu insanların topluma ve iş yaşamına nasıl katılacaklarına ve ülke ekonomisine nasıl katkı vereceklerine ilişkin bir model oluşturması gerekir.

Hazır Avrupa Birliği’nin de finansal desteği varken, bunu yapmak çok zor değil. 

Sağ popülist politikalara, daha sağ popülist politikalarla cevap vermek, iktidarı değiştirse bile, hayal ettiğimiz adil ve eşit dünya düzenine kavuşmamızı sağlamaz.

Bulunduğunuz konumu unutup, yarın başka bir insan olarak doğacağınızı düşünün. Suriyeli de olabilirsiniz, Türk de. Zengin de olabilirsiniz, fakir de.

Suriyeli olduğunuzu varsaydığınızda, kendiniz için neyi isteyecekseniz, şimdi Suriyeliler için aynısını isteyin. 

Bunu yapamıyor ve havuza atlamadan önce, boğulan çocuğun diline, dinine, ırkına bakıyorsanız, zaten bunları düşünmezsiniz.

Çünkü sadece insanlar düşünebilir.

***

 

Kitap tavsiyesi:

Mısırlı Sinuhe (Sinuhe der Ägypter) 

Yazar: Mika Waltari

 

NOT: Cep telefonu örneğini Filozof Peter Singer’in yeni ayakkabı ve Afrikalı çocuklar paradoksundan aldım. Son kısımda ise John Rawls’un 1971’de yayımlanan “Bir Adalet Teorisi” kitabındaki “cehalet örtüsü” konseptinden esinlendim. Rawls burada, daha eşit ve özgür yeni bir dünya kurulmasını ama insanların bunu yaparken, hangi konumda olacaklarını bilmemeleri gerektiği ilkesinden hareket ediyor. 

 

HABERE YORUM KAT