'Soyadım Türk diye ayrımcılığa uğradım'

'Soyadım Türk diye ayrımcılığa uğradım'

Avusturya'ya 1982'de doktora öğrencisi olarak gelen Türk, "Sakallı olduğum için dindar kimliğimiz ortadaydı ve özellikle soyadım Türk olduğu için ciddi sıkıntılar yaşadım" dedi.

VİYANA - Avusturya'ya 1982'de doktora öğrencisi olarak gelen Din Öğretmeni ve Yazar Veysel Türk, 40 yıla yaklaşan gurbet hayatında karşılaştığı sıkıntılar, eğitimci kimliği ve Türk kökenli gençlerin yurt dışında karşı karşıya kaldığı zorlukları anlattı.

Gaziantep'te 1956'da doğan Türk, İzmir İlahiyat Fakültesinden 1980'de mezun oldu.

Türk, 80 ihtilali sonrası eğitim hayatını yurt dışında sürdürmek amacıyla Avusturya'nın başkenti Viyana'ya gitti. 

Türklerin 1970'li yılların başlarında gelmeye başladığı Avusturya'ya evli bir doktora öğrencisi olarak adım atan Türk, ailesiyle yabancısı olduğu bu ülkede tutunmak için ciddi zorluklara göğüs gerdi.

"Soyadım Türk diye ayrımcılığa uğradım"

Türk, geçim sıkıntısının yanı sıra ayrımcılığa da uğradığını aktararak "O dönemde sakallı olduğum için dindar kimliğimiz ortadaydı ve özellikle soyadım Türk olduğu için ciddi sıkıntılar yaşadım. Örneğin iş alacağız, sıraya giriyoruz, beni en son çağırıyorlar. Bana sıra gelinceye kadar iş bitiyordu. Soyadımdan ötürü Türk olduğumu daha net anlıyorlardı. Ben (işverenler tarafından) hiç tercih edilmiyordum." diye konuştu.

Viyana'da o dönem yalnızca iki küçük mescidin bulunduğunu, Müslümanlara ait kuruluşların bugünkü gibi yaygın olmadığını anlatan Türk, Wiener Neustadt şehrinde yeni kurulan bir mescitte imamlık yaparak ailesini geçindirmeye çalıştığını belirtti. 

Türk, bir yandan ailesi ve okul serüveni diğer yandan camide çocuk ve yetişkinlere yönelik dini eğitim çalışmaları nedeniyle doktora eğitimine ara vermek durumunda kaldığını söyledi.

Avusturya'da oturum iznini aldıktan sonra gelir düzeyi daha yüksek işlerde çalışma imkanı olmasına rağmen din öğretmeni olarak görev yapmayı sürdürdüğünü kaydeden Türk, gurbette yaşayan Türklerin manevi sorunlarına çözüm sunabilmek için çeşitli faaliyetlerde bulunduğunu ve seminerler verdiğini dile getirdi. 

"Avusturya, camilerimize teşekkür etmeli" 

Türk, ülkedeki dini cemaatlerin gençlere yönelik çalışmalarının önemine işaret ederek "Avusturya devleti, teşkilatlarımıza, camilerimize teşekkür etmeli. Camilerimize gelen ve burada okuyan çocuklarımız, helali, haramı biliyor. Bir başkasının hakkına girmemeyi öğreniyor." dedi. 

Ülke genelinde çeşitli dernek ve kuruluşların Türk kökenli vatandaşlara yönelik çok önemli faaliyetleri olmasına rağmen bu çalışmaların yeterli olmadığına vurgu yapan Türk, gençlerin iki kültür arasında bocaladığına dikkati çekti. 

Türk, Avusturyalı gibi yaşamanın Türk toplumunu mutlu etmediğinin altını çizerek "Gençler evin içinde belirli örf ve adetlerle yetişiyor, dışarı çıkınca buna zıt hareketler, arkadaşlarının davranış şekilleri var. Özellikle anne babanın desteği ve takibi yok ise dini cemaatlere katılmamışlar ise kısa sürede bu toplumun gençlerine beziyorlar." ifadelerini kullandı. 

20191029_2_39043840_48960825_web.jpg

"Beni öğrencilerime sormuşlar"

Yaklaşık 40 yıldır hem sivil toplum kuruluşları bünyesinde hem de din öğretmeni olarak devlet okullarında gençlere dinin hakikatlerini anlatmaya çalıştığını kaydeden Türk, bu esnada da rahatsız edici bazı durumlarla karşılaştığını söyledi.

Türk, "Bazı ikiyüzlü tutumlarla karşılaştık. Yüzümüze gülüp arkamızdan 'bu ne yapıyor ne ediyor' diye öğrencilere sorduklarını öğrenciler gelip bize anlattılar. Bazen gelip kapıdan bizi dinlediklerini gördük. Hatta bir keresinde kapıyı açtım, arkadan dinlemenize gerek yok, her şeyimiz açık gelin buradan dinleyin dedim." diye konuştu. 

Avusturya'da Osmanlı izlerini sürdü

Türk, Avusturya'da, İkinci Viyana Kuşatması sonrasında Osmanlı ve Türklerle alakalı tespit ettikleri 75 mekanı anlatan "Avusturya’da Osmanlı İzleri isimli" bir kitap yazdığını da dile getirdi. 

Bundan önce Avusturya'ya gelen ilk neslin din hizmeti veren kuruluşlar bünyesinde yaptığı çalışmalara ilişkin de bir kitap kaleme aldığını ifade eden Türk, sözlerini şöyle tamamladı:

"Buraya gelen ilk insanlarımız taşın altına ellerini koymuş, paralarını ve zamanlarını vererek bu ümmetin imanını kurtarmak, ibadetlerini rahatça yapabilmek için bu çalışmaları yapmışlar. Biz de bu kitabı hazırlarken, ahde vefa adına, o faaliyetleri yapanların çalışmaları unutulmasın, gelecek nesiller onların hatıralarını okusun, 'onlar nasıl bir çalışma yapmışlar, biz ne tür faaliyetler yapabiliriz' diye sorduklarında kendilerine bir yol çizmeleri için böyle bir eser kaleme aldık."

HABERE YORUM KAT