500 bin için başvurdular, Stuttgart “5 bin kişi” dedi: Kim bu “korona yasağı“ karşıtları?

500 bin için başvurdular, Stuttgart “5 bin kişi” dedi: Kim bu “korona yasağı“ karşıtları?

Almanya’da mart ayından bu yana süren ve gittikçe büyüyen korona protestoları adeta tsunamiye dönüştü. Stuttgart’ta cumartesi günü 500 bin kişi sokağa çıkmaya hazırlanıyordu. Saatler kala Stuttgart Belediyesi salgın tedbirleri çerçevesinde “500 bin değil

Salgın günlerinde kısa süreli çalışma şekli, işten çıkarmalar, iflaslar, sağlık sistemindeki özelleşme ve ekonomideki daralma Almanya toplumundaki endişeleri, korkuları iyice kışkırttı. Temel haklarına tecavüz edildiğini, demokratik haklarının ellerinden elinden alındığını, işlerini kaybettiğini düşünen halkın bir bölümünün korkuları, sağ popülistler için adeta “Tanrı’nın bir lütfuna” dönüştü. Halkın korkularını kullanan sağcı politikacılar, popülist medya yapıcılar, YouTube yıldızları, uzman olduklarını iddia eden bir kısım popülist doktor, sokaktaki endişeli vatandaşın sözde “imdadına” koştu. Onların korkularını bu dönemde ustaca kullanmaya başardı.

Korona yasakları karşıtı gösterilerde başı çeken sağ popülistler koronavirüsün hiçbir zaman mevcut olmadığını topluma anlatıyorlar. Seçkinler  tarafından dünya hâkimiyetinin ele geçirilmek istendiğini telkin ediyorlar.

KİM BU EYLEMCİLER?

Korona yasağı karşıtlarının önemli bir kısmı koronavirüsünün uydurmaca olduğunu öne sürüyor.

Bazıları “oynanan büyük oyunun” ardında dünyadaki birkaç seçkinin ve Masonların olduğunu iddia ediyorlar.

Bill ve Melinda Gates’in aşı mecburiyeti, chipler ve dijital kimliklerle dünya üzerinde hâkimiyet kurmak istediklerini savunanlar var.

Maske takmayı reddediyorlar.

Sosyal mesafeyi ihlal ediyorlar.

Aralarında yasaklardan bunalan sokaktaki sade vatandaş olduğu kadar komplo teorisyenleri, sağ popülistler, aşı karşıtları, esoterikler hatta solcular dahi bulunuyor.

Siyasal, sosyal ve ekonomik açıdan toplumun farklı kesimlerinin yolunun kesiştiği bu protestolarda Türkler de yer alıyor.

Sosyal medyadan yapılan çağrılarla düzenlenen gösteriler çığ gibi büyüyor.

Özellikle Baden Württemberg Eyaleti’nin başkenti Stuttgart kenti korona yasakları karşıtlarının kalesi haline dönüştü.

Stuttgart eylemlerin “en büyüklerine” sahne olmaya devam ediyor.  Önceki haftalardaki art arda gösterilere önce 4 bin ardından 10 bin kişi katıldı. Korona gölgesinde süren ve Stuttgart’ın Bad Cannstatt semtinde dev bir gövde gösterisine hazırlanan ancak tedbirler çerçevesinde eylemci sayısı 5 binle sınırlanan “korona yasağı karşıtları“ neredeyse son günlerde Almanya’nın gündeminden hiç düşmüyor. Televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada uzmanlar, siyasetçiler hep onlardan konuşuyor.

Alman siyaseti endişeli. Son olarak Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert, söz konusu protestolar düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilse de korku salan ve nefret saçan teorilere yer olmadığını vurguluyor örneğin.

EYLEMLERİN ARDINDAKİ “ESAS ADAMLAR“ KİM PEKİ?

Öyle ya bu kadar farklı görüşte, farklı kentten insanı sokağa çıkmaya kim çağırıyor, kim ikna ediyor?

En ünlü “esas adam“: Gazeteci ve YouTube’cu Ken Jebsen

Bill ve Melinda Gates çiftini ve vakıflarını dünya hâkimiyetini ele geçirmeye çalışmakla suçluyor. Roosevelt, Churchill, Stalin ve Hitler’in sahip oldukları toplam gücü Gates çiftinin tek başına ele geçirdiklerini iddia ediyor. YouTube’daki yayınlarında bu çiftin Dünya Sağlık Örgütü, Johns Hopkins Üniversitesi, Robert Koch Enstitüsü, Der Spiegel ve Die Zeit gibi çok etkili yayınları ellerinde oynattıklarını öne sürüyor. Ken Jebsen kimine göre “kurtarıcı”, kimine göre ise “şarlatan”. Ancak Jebsen’in şu sözüne karşı çıkmak zor: “Eleştirdiğimiz şey, anayasada yer alan temel hakların büyük bölümünün keyfi olarak Merkel rejimi tarafından dondurulduğudur, tüm nüfusa karşı alınan aşırı tedbirlerdir. Bu süreci  sadece devletin ‘çılgın bir aşırı tepkisi’ olarak görmüyoruz, aynı zamanda korona ile pek ilgisi olmayan bir gündem de var. Korona, devleti daha güçlü ve vatandaşı daha da güçsüz hale getirmek için ‘Truva atı’ olarak kullanılıyor. ”

İlk çağrıyı yapan “esas adam“: Gazeteci – Yazar – Dramaturg Anselm Lenz

Kültürbilimci, sanat tarihçi, yazar, gazeteci ve dramaturg Anselm Lenz, Hendrik Sodenkamp ve aktivist Batseba N’Diaye ile birlikte Berlin’deki Rosa-Luxemburg Meydanı’nda “Hijyen Gösterileri” düzenledi. Salgın döneminde ilk gösteri çağrısını mart ayında yaptı.  Anselm Lenz çağrısında  Almanya’yı en hassas olduğu yerden vurdu. Alman hükümetinin tedbirlerine işaret ederek “tek adam yetkisini” Adolf Hitler’e veren nazi dönemine gönderme yaptı. Alman devletini,  ilaç endüstrisi kuruluşları ve dijital şirketlerle el ele vererek demokrasiyi ortadan kaldırmak için ittifak kurmakla suçladı.

En ateşli “esas adam”: Aşçı ve yazar Attila Hildmann

Bir Alman ailenin Türkiye kökenli evladı olarak yetişen, vegan yemek kitapları ile ünlenen Attila Hildmann sosyal medyadan saldırgan paylaşımlarıyla dikkati çekiyor. Alman hükümetini demokratik hakları ihlal etmekle suçluyor. “Yeni Dünya Düzeni” kurulduğunu ve artık sığınakta yaşayacağını da duyuran Hildmann, Instagram hesabında yaptığı bir yorumda Alman Sağlık Bakanı Jens Spahn’ı şu cümlelerle hedef almıştı: “Kimse senin pis dijital uygulamanı istemiyor. Gates tarafından ödenen zorunlu aşılamanı da, gözetim altında tutan devlet planlarını da istemiyor.”

Hildmann, Bakan Spahn’ın bir komplonun üyesi olduğunu ve Almanya’da demokrasiyi kaldırmayı amaçladığını da iddia etti. Ayrıca Robert Koch Enstitüsü Başkanı Lothar Wieler’i de  komplo teorilerine dahil etti. Covid-19 salgını ile bağlantılı olarak, Hildmann, Yeni Dünya Düzeni’nin kurulduğuna ve bununla savaşmak için silah kullanmayı düşündüğünü de açıkladı.

Frankfurter Rundschau gazetesinin bir editörü de Hildmann’ın korona krizindeki ajitasyonunu şu cümle ile yorumladı: “Eğer bu kadar korkutucu olmasaydı, sadece gülünecekti.”

En sulu göz “esas adam”: Xavier Naidoo

Sağ popülist hareketle yakınlığıyla da bilinen Almanya’nın ünlü şarkıcısı Covid-19 salgınını inkar eden ünlülerin başında geliyor. Şarkı sözleri ve politik söylemleri ile komplo teorisyenleine, sağ popülistlere, homofobik kesimlere göz kırpan ve Almanya’da eleştiri oklarının hedefine oturan Xavier Naidoo, pandemi dönemindeki korona tedbirleri karşıtı çıkışlarıyla yeniden ağır eleştirildi. Nisan 2020’de Naidoo’nun bir videosu ortaya çıktı, Naidoo. burada küresel Covid-19 salgınının varlığını inkâr ediyordu. Almanya’nın “ölümcül bir salgın varmış gibi davranması” gerektiğini, virüsün varlığına dair kanıt istediğini, koruyucu maske takmayı reddettiğini ve hükümete koruyucu maske takma yükümlülüğü için dava açacağını açıkladı.

ABD kaynaklı QAnon komplo teorisinin unsurlarını gözyaşları içinde sosyal medyada okuyan Xavier Naidoo, “dünyanın farklı ülkelerinde çocukların sübyancı ağların elinden serbest bırakıldığı gerçeğinden” de söz etmişti.

Widerstand2020 (Direniş 2020) liderleri Ludwig ve Schiffmann

Korona tedbirleri karşıtlarının örgütlenmesinde en etkili organ ise salgın sırasında kuruluş çalışmalarını başlatan Direniş2020 (Widerstand2020) partisi.

Kurucu liderleri Hannover’den  girişimci Victoria Hamm, Leipzigli avukat Ralf Ludwig ve Sinsheim’da vertigo için tedavi kliniğini işleten KBB doktoru Bodo Schiffmann.

Victoria Hamm çoktan havluyu attı ve bıraktı gitti. Henüz bir parti programları mevcut değil. Buna rağmen ülkede yüz binleri harekete geçirebiliyorlar. Tüzüğüne göre, örgüt “özgürlükçü” bir çizgide ilerliyor. Alman Federal Meclisi‘ne girmeyi hedefe koymuşlar. “Ne sağcıyız, ne solcuyuz, özgürlükçüyüz” sloganları ün kazandı. 100 bin üyesi olduğu iddia edilse de üyelerinin yüzde 95’inin “hayali” olduğu konuşuluyor. Direniş2020, mevcut partileri elitlerin etkisi altındaki sistem partisi olarak nitelendiriyor ve sistemin demode olduğunu, elitlerin hâkimiyetindeki bu gücün dağıtılmasını savunuyor.

Siyaset ve sosyal bilimci Dr. Yaşar Aydın da Direniş2020 için şu çok dikkat çeken uyarıyı yapmıştı:

“Popülistler “Biz kulis arkasını biliyoruz” iddiasıyla geliyorlar, bu da insana cazip geliyor. Salgında kurulan “Direniş2020” (Widerstand2020) partisine baktığımızda bütün bu popülist hareketi içinde barındırdığını görüyoruz. İktidarları, hükümetleri itibarsızlaştırıyorlar örneğin. Almanya’yı yönetenlerin halktan uzaklaştığını iddia ediyorlar. Aşağıdakiler yani ‘halk‘ ve yukarıdakiler yani ‘iktidardakiler‘. Çözüm önerisi getirdiklerini göremiyoruz. Sadece toplumu kutuplaştırarak etkinliğini arttırmaya çalışıyor. Ben bunun Almanya için ciddi bir tehlike olduğunu düşünüyorum.“

Eylemlerde nal toplayan “esas adam”: Göç ve İslam karşıtı AfD

Bir de  salgında oy kaybına uğrayan, seçmenin sırtını döndüğü sağ popülist Almanya İçin Alternatif  (AfD) adlı parti var tabii. Mültecileri malzeme yaptığı siyaset sahnesinde salgının ön plana geçmesiyle elinde argümanı kalmayan sağ popülistler de pandemide oy peşinde.  AfD de Direniş2020 gibi halkı sokağa çağırsa da salgında yarışın nal toplayanı olarak karşımıza çıkıyor.

Almanya’da her ne kadar tedbirlerde gevşemeye gidilse de gösteriler dalga dalga devam ediyor. Duracak gibi de görünmüyor.

Arkasında kim ve ne olursa olsun, vatandaşın korkuları, endişeleri dikkate alınmalı. Protestoların “bir avuç popülist” diye geçiştirilemeyeceğini, eylemlerin boyutlarındaki büyümeyle de görmüş olduk. 

İşte bu nedenle, Alman kamu televizyon kurumu SWR’de yayınlanan “Zur Sache Baden-Württemberg!“ adlı programa konuk olarak katılan  Tübingen Üniversitesi’nden medya bilimci Bernhard Pörksen’in şu uyarısına çok iyi kulak vermek gerekiyor: “Mülteci krizi ve iklim tartışmasından sonra, toplum birkaç yıldır üçüncü kutuplaşma ve radikalleşme dalgasını yaşıyor. Dolayısıyla toplumun büyük bir bölümünü oluşturan ılımlılar şimdi ‘hiç olmadığı kadar’ zorlanıyor.”

Toplumun büyük bir bölümünü oluşturan sen ben gibi sade vatandaşın huzuru kaçarsa ne olur, hepimiz çok iyi biliyoruz!

IŞIN TOYMAZ – STUTTGART

HABERE YORUM KAT